Profesyonel koçluk ve derin demokrasi yaklaşımı ile çatışma yönetimi çözümleri yolculuğundaki duraklarımız, ‘Orkestradaki farklı sesi bul’ oyunu, neden yerine ‘Neye ihtiyacın var’ yaklaşımı, güvenli alanda doğruyu sahiplenmenin katkısı, ben dili, anda kal ve duymaya odaklan, takdir oklarının mucizesi, tarafsızlık dansı ile çatışmayı gelişime çevirmeye hazır mısınız?
“Sorunlar, onları yaratan düşünce düzeyinde çözülemez” diyor Albert Einstein. Başka bir deyişle Freud, insan psikolojisinde davranışlarımızı bir buz kütlesine benzeterek çok küçük bir bölümünün bilinçli (su üstünde) ve asıl görünmeyen buz kütlesinin bilinçaltında (su seviyesinin altında) olduğunu ifade ediyor.
Evrensel bir kavram ve toplumsal yaşamın bir sonucu olan “Çatışma” doğduğumuz günden bu anımıza kadar, çocuk- ebeveyn, kadın-erkek, arkadaşlık ilişkileri, iş ortamı gibi hayatımızın tüm süreçlerinde varlığını gösteren bir kavramdır. Kültürel faktörlerin farklılığı, sosyal ve fiziksel çevrenin etkisi, ileti olarak kabul ettiğimiz mesajları ne düzeyde algıladığımız, duygularımız, ihtiyaçlarımız ve hayattaki rollerimiz gibi insanların ihtiyaç ve kişilik farklılıklarından ve ne söylediğinden çok nasıl söylediğine dayanan davranışların çıktısı olarak ortaya çıkar.
Bu açıdan bakıldığında “Çatışma” kavramı günümüzde bilim insanları tarafından antropoloji, sosyoloji, yönetim bilimleri, psikoloji bilimleri gibi birçok disiplin tarafından incelenmiş ve çeşitli şekillerde tanımlanmıştır.
Stephen Robbins’in Organizational Behavior adlı kitabında bahsettiği gibi genel anlamda çatışma, her türlü karşı koyma ve karşılıklı olumsuz ilişki anlamına gelip, gücün kaynakların veya toplumsal pozisyonun azlığına ve değişen değer yargılarına dayanırken; Prof. Dr. İlhan Erdoğan’ın İşletme Yönetiminde Örgütsel Davranış adlı kitabında ise çatışma kavramını kişinin içinde bulunduğu sosyal ortam ve zaman diliminde istemedikleri ile karşı karşıya kalması ve bir sonuç için zorlanması halinde gerçekleştirdiği davranış, ulaştığı duygusal yapı olarak tanımlamak mümkündür.
İnsanın özde yaşama amacının saf bir mutluluk olduğunu düşündüğümüzde, bizleri asıl düşündüren bu çatışmaların ortaya çıkması değil çatışma karşısında ne yaptığımız ve neleri yapamadığımız meselesidir. Abraham Maslow’un İnsan Olmanın Psikolojisi kitabındaki şu sözü beni çok düşündürür: “Kısacası, gelişim ve ilerleme acı ve çatışma ile sağlanabilir.” Peki, bizi geliştirdiği düşüncesi kanıtlanmış olan çatışma kavramından ne oluyor da kaçınıyoruz?
Duygusal boyutta yaşamaya başladığımız çatışma ortamlarının yıkıcılığının öğrenilmiş çaresizliği; eşimiz, işimiz, arkadaşımız, ailemiz gibi bizleri değerli kılanları kırmaktan ve kızdırmaktan kaçınarak kendi öz duygularımızı bir yutkunma hareketiyle içimize hapsetmemize sebep olur. Peki, başkalarının doğrularını kabullendiğimizde bizi biz yapan duygu, davranış ve fikirlerimizi ortaya koyamadığımız için en büyük haksızlığı öncelikle kendimize sonra da aslında olmadığımız birini yansıttığımız için karşımızdakine yapmış olmuyor muyuz?
Ataerkil bir toplum düzeninde yetişmiş olmanın getirileri ile beraber “sus çocuğum konuşma”, “kadın kısmı ne bilir”, “şimdi bu karara hayır dersem dışlanır mıyım” gibi kişinin maruz kaldığı söylem ve hisler, ruhlarda çatışma çatlakları oluşturur. Yalnızlaştırma ve ötekileştirme, iş hayatında mobbing ve tüm süreçlerde farklı olan sesi sorun olarak kabul etme anlayışı; suçlama, yargılama, tehdit, çıkarımda bulunma, iğneleyici şaka, değişime izin vermemek için baskılama, yoksunluk, dedikodu ortamı yaratarak kendi görüşünü herkese mal etme ve yardım esirgeme davranışları bizleri yıkım üzerine kurduğumuz çatışma süreçlerine iten sonuçlardır.
Tüm bu öğrenilmişliklere rağmen kendisinin farkında olan ve karşısındaki kişinin ya da ortamının gelişimine katkıda bulunmak isteyen demokratik yapıya sahip kişiler, bu tutumları yapıcı hale dönüştürerek değişime katkı sağlayan değerler olarak tanımlanırlar.
CoResolve’un felsefesine göre gerçek çeşitlilik değerlidir ve dile getirilmesi güç, zıt görüşleri ifade edenler grup açısından son derece kıymetlidir. “İnsanlar her iki tarafı da dinlemek zorunda bırakılıyorsa umut vardır” der John Stuart Mill. Aynı zamanda profesyonel koçluk yaklaşımında ise her insan bir bütündür ve farklılıklarıyla özeldir.
Hadi hep beraber bir toplantıda olduğumuzu düşünelim. Toplantı lideri ‘cumartesi günleri de çalışılması’ konusu hakkında çalışan fikirlerini alacağı bir değerlendirme toplantısı yapacağını söyledi. Önce kendi görüşünü “Bu yıl üretim hızı çok düşük ve yetişemiyoruz. Cumartesi günleri kesinlikle çalışılması gerektiğini düşünüyorum ancak sizler de görüşlerinizi söyleyin lütfen” dedi. Çalışanlar uzun bir süre fısıldaştı ancak cevap veren olmadı. Ardından lider daha sert bir ses tonuyla “Söyleyin lütfen arkadaşlar! Sonra dışarıda bizim kararımıza saygı duyulmuyor, diyorsunuz. Sizi dinliyorum işte!” dedi. Çalışanlardan bir kişi “Ben cumartesi günleri çalışmak istemiyorum çünkü kendime ve aileme daha çok zaman ayırmak istiyorum, böyle olursa iş konusundaki motivasyonum etkilenir.” dedi. Lider somurtkan ve biraz da kızgın bir ses tonuyla “Peki bu üretim nasıl hızlanacak? Buna bir çözüm öneriniz var mı?” dedi. Ardından yine sadece o kişi “Cumartesi gelmek aynı zamanda ekonomik maliyete sebep olabilir, hafta içi çalışma saatlerimizi mi arttırsak?” dedi. Lider “Maliyetleri hesaplamak sizin göreviniz değil, siz onu düşünmeyin. Peki arkadaşlar farklı görüşü olan var mı?” diye sordu. Derin bir sessizliğin ardından lider “Farklı bir görüşü olan yoksa oy birliği ile cumartesi çalışılmasına karar verilmiştir” dedi ve gitti.
Hadi şimdi bir de aynı gündemle ikinci toplantı odasına gidelim. Toplantı lideri, ‘cumartesi günleri de çalışılması’ konusu hakkında çalışan fikirlerini alacağı bir değerlendirme toplantısı yapacağını söyledi. Önce kendi görüşünü öne eğilerek net ve kısa bir dille ifade etti ve arkasına yaslandı. Ardından ekip arkadaşlarına “Peki sizler bu konu hakkında neler düşünüyorsunuz? Görüşleriniz benim için kıymetli” dedi. İlk birkaç kişi, lideri onaylayarak cumartesi günleri çalışabileceklerini ifade ettiler. Bu sırada lider kimsenin görüşüne bir yorum getirmeden tarafsızlığını vurgulayan baş sallama ya da “hı hı” ifadeleri ile anlayışlı bir tavır sergiledi. Ardından öne eğilerek “Peki biraz da olsa farklı görüşü olan var mı?” diye sordu ve arkasına yaslandı. Tam da o anda bilinçaltında hayır çığlıkları atan kişi “Ben cumartesi günleri çalışmak istemiyorum çünkü kendime ve aileme daha çok zaman ayırmak istiyorum, böyle olursa iş konusundaki motivasyonum etkilenir” dedi. Orkestranın farklı sesine kulak veren lider “Arkadaşımız gibi düşünen var mı?” diye sordu. Birkaç dakikalık bir sessizlikten sonra başka bir paydaş, arkadaşına katıldığını, çocuklarının çok küçük olduğunu ve bu yüzden cumartesi günleri çalışmamanın kendisi için önemli olduğunu söyledi.
Ardından lider tekrar farklı bir görüşün olup olmadığını sordu. Kimseden yeni bir görüş çıkmadı ve çıkan iki farklı görüş sebebiyle de fısıldaşmalar başlamıştı ki o anda lider “Evet, arkadaşlar gündem konusu ile ilgili sizlerden iki farklı görüş duydum; bunlardan biri cumartesi çalışabilirim, diğeri ise cumartesi çalışmak istemiyorum şeklinde oldu. Şimdi bu görüşleri oylayalım. Oy sonucunda yedi kişinin cumartesi çalışabilirim, üç kişinin çalışamam oyu verdiğini gördüm. Bu durumda ‘cumartesi çalışamam’ görüşünde olan arkadaşlarım cumartesi çalışabilmeniz için neye ihtiyacınız var?” diye sordu. Hayır diyen üç kişi düşündü. Ardından bir kişi “Kendime vakit ayırabileceğim bir zamanımın olacağını bilmeye ihtiyacım var” dedi. Lider “Bu zamanı, ne olursa sana sağladığımızı düşünebilirsin?” diye sordu. Çalışan “İşimi ve çalışmayı seviyorum, firmaya katkı sağlayacaksa elbette cumartesi gelirim ancak bu yarım iş günü olursa kendimi daha iyi hissederim” dedi. Lider gruba döndü ve “Cumartesi günleri yarım iş günü olarak çalışabilirim görüşünü oylayalım arkadaşlar” dedi. Kendisi de dahil olmak üzere herkes bu görüşe el kaldırdı ve oybirliğiyle karar alındı. Lider, herkese görüşlerini bildirdiği için teşekkür etti ve toplantıyı bitirdi.
Jean-Paul Sartre’ın Akıl Çağı adlı kitabından;
“Hayatın apriori (deneyim öncesi – rasyonel) bir anlamı yoktur. Ona bir anlam vermek size kalmıştır ve değer, seçtiğiniz anlamdan başkaca da bir şey değildir.”
Peki siz lider ya da çalışan karakterlerinden biri olduğunuzu düşündüğünüzde hangi senaryo seçimi ile kendi değerinizi anlamlandırırdınız?
Resmin bütününü görmek için farklı parçaları birleştirmek nasıl ki bir süreçse çatışma da hayatın anlamını aradığımız bu sürecin doğal bir parçasıdır. Yeter ki yargılamadan, sabırla anlama çabasında olalım.